26 Aralık 2011 Pazartesi

sonerişko

ilk ne zaman karşılaştık tam bilemiyorum. herhalde işyerindedir. ama ilk bir haziran akşamı öpmüştüm seni ve sen de "cesaretin var mı aşka" demiştin. korkmadığım için mutluyum.

korku ve endişe adama neler yaptırır?

deniz karanlıktan korkuyor ve korktuğu şeyleri kovarsa gideceğine inanmak istiyor: "karankııı! güneş doğsun aydinlik gelcek!" "anne köpek! köpeğe git de!" "uf oldu ama hemen geçcek mi anne?" biz bağırarak konuşuyoruz, "kızma, kızma artık!" diyip yüzünü buruşturuyor. kızların ikisi de bağırarak kavga ettiğimizde çok korkuyorlar. biz de mecburen bağırarak kavga edişimizi ketleyememişsek, mecburen sarılıp öpüşüp barışıyoruz sonerle. meta zori de olsa sarılıp öpüşmek de yumuşatıyor mu insanı! haydiii burdan yak! çocuklar az çöp çatan diil yani!

22 Aralık 2011 Perşembe

sepet

yazın atilla abi de bizleyken attığımız sepete gelen yılan balığıdır. bu tamamen de atilla abinin balıdır. aslında bal demek yanlış: kanıyla canıyla emek veriyor o sepet için. ekmekler, dizilişleri, ağırlıklar, sepetin yerleştirileceği yer, yerleştirilişi...o gittikten sonra sepete sarpa falan geldi, bir süre sonra da sepet atmamaya başladık.

zeytinle sünger bob

geçtiğimiz yaz 2 civciv aldık pazardan. zeytin öldü. dediler ki tek yaşamaz, gittik pazardan bir tane daha almaya. pazarcı dedi ki elimde 2 tane kaldı, tek yaşamaz. o zaman biz de 2 tanesini de aldık. geldik eve. sonra bunlardan, yeni gelenlerden biri de ölmez mi. dedim bu böyle olmayacak. biz de kalan iki civcivi, limonla sünger bobu farilya at çiftliğine götürüp verdik. oranın sahibi de evindeki kümese götürmüş. işte bu görünenler o son kalanlardır. deniz uyanınca hemen onlara bakıyordu. devrim zeytin ölünce çok etkilendi, ağladı canım. benim duyarlı, içli kızım.

20 Aralık 2011 Salı

2011 yaz başında lalin doğumgününde lallerin bahçesinde nisan, devrim, lal ve deniz.

keman

devrim kendi isteğiyle keman çalmayı öğreniyor. birkaç hafta, hızlı öğrenmenin avantajını kullandı. sonra çalışması gerektiğini farketti. biraz bizim hatırlatmamızla, çalışmaya başladı. çalışınca çaldığı hoşuna gitti, bir de bugün öğretmeninden davet almış. keman çalmanın ona getirdiği ilgi hoşuna gitmiş. bilmem keman çalmanın kendisini de seviyor mu, sever mi. onu zaman gösterir ma bir insan kendi ile ilgili olumlu bir bakış açısı böyle ediniyor: kendisi ve yaptıkları diğer insanlar tarafından farkedilip olumlu telkinlerle karşılaşınca. bir insanın hayatında bazı olumlu şeyler üstüste gelir ve o akış insanı nerelere taşır bazen de gözü çıksın tam tersine ( aksi günüdür de kes şunu der anan, okulda da kimse bilmez, lafını da etmez ne çalıp ne ettiğinin) solarsın ve belki de vazgeçersin... toplum içinde yaşamak bunu getiriyor. hem iyi hem de kötü, ama durum bu. ben insanlarla bir arada olmanın, hele de barış içinde olmanın çok iyi birşey olduğuna inanıyorum. hepimiz varoluşumuz ile dikkati hakediyoruz ve umarım bu ilgi hiçbirimizden esirgenmez. bu bağlamda olumsuz ilgi de söz konusu olabilir. aklıma hep precious filmi geliyor. precious olumsuz ilgiden yeterince payını alıyor ama kız buna rağmen öz sevgisini içinde hissedip kendi çocuklarını sevip kollayarak kendi yaralarını da sarmaya çalışıyor, yaşamın içinde kendi hızında yol alabiliyor. onun bu sessiz zaferi beni coşku ile doldurmuş ve onun sayesinde ben de kendimi öyle muzaffer hissetmiştim.