26 Şubat 2014 Çarşamba

kim cesur kim korkak?

devrim geçenlerde ata binerken düşmüştü. sonra onu düşüren huysuz attan ve genel olarak dört nala koşmaktan korkar oldu. bir gün çalışma esnasında, dört nala sürmeyi reddetmiş atını. öğretmeni beni çağırdı. kızımı tanırım: korkusu onu zaptetmiş. "canım" dedim, "gerçek cesaret korkuna rağmen atını dört nala sürmektir." sustu. istemeye istemeye atını yürüttü, topukladı, sonra kamçıladı ve at dört nala koşmaya başladı.

bu olaydan epey sonra devrim'le korkuyu konuşuyoruz. anladığım kadarıyla korku onun yaşında önemli bir tema. korkunç birşey anlatıldığında veya izlendiğinde korkamadan durabilmek, cool kalabilmek veya cesur olmak...kadınlıkla erkekliğin de ayrıştırıcı metresi sanırım devrim için korku/cesaret. ben de anlamaya çalışıyorum hem onu, hem de kendimin bu konudaki tekamülünün.

d: anne aslında korkmak iyi birşey.
ı: neden?
d: düşünsene hiç korkmadan 10 yaşıma gelsem ve birden birşey olsa ve korkuyla tanışsam,korku hissetsem, ne kadar korkunç olurdu değil mi? o korku beni mahvederdi, oysa şimdi alıştım.
ı: evet yavrum. hiç böyle düşünmemiştim ama sanırım haklısın. korku aslında bizi hayatta tutuyor.

sonra biraz daha konuştuk: ilk insanların korku sayesinde yaşamda kalmasını anlattım ona. hak verdi.

 bana şöyle dedi o sohbette:

d: ben korkumun üstüne gittim anne.

evet yavrum, sen çok cesursun.

olur öyle hayatta...

deniz geçen gün, anneannesinin bize geldiğinde kaldığı odasında aynanın kenarına iliştirilmiş bir resimle geldi yanıma. sonerle benim nikahımızdan sonra yaşlı bir karı koca ve eski bir arkadaşımız bizi tebrik ediyor. tek tek kimin kim olduğunu sordu. anlattım.

deniz: şimdi neden görmüyoruz onları?
ışıl: kadın öldü. adam çok yaşlı ve hasta. genç adamla da artık görüşmüyoruz.
d: (sessizlik....) olur öyle di mi hayatta?
ı: olur yavrum, oluyor...

12 Şubat 2014 Çarşamba

fay kırığı


mehmet eroğlu'nun fay kırığı adında bir üçlemesi var. geçenlerde arkadaşım şükran (kendisi yalıkavak'ın en harbi kitapçısı librum'un sahibidir) tavsiye ettiydi, onun önerilerini sevdim hep. ilki mehmet üçlemenin, aldım: hakkaten de çok severek okudum. kitap ülkemizde son 10 yılda yaşanan servet değişim öykülerinden birini anlatıyor özetle, ama mehmet eroğlu iyi anlatıcı. karakterler esaslı, güzel geliştirilmiş. diyaloglar da öyle. gerektiği kadar. duygular ya...onlar da romanın içinde. kitabı okudum, bitti. aklıma kemal tahir geldi. bilemem benzetilir mi ikisi, ama toplumsal değişimleri romanlarında hiç sakilleşmeden ve bu değişimlerle ilgili kati fikri olarak yerleştiren ama bunu yaparken de karakterlerinden zerre taviz vermeden onları geliştirip bu toplumsal değişimlere kurban etmeyen yanlarıyla çok benzeş olduklarını düşündüm. birşeyin propagandası değil, güzel edebiyat okuduğun. herkes sevmeyebilir ama ben seviyorum bunu. her ikisine de buradan saygı.

 şimdi 2. kitap emine ve 3. kitap rojin. ilk kitapta da var bu karakterler ve meraktan ölüyorum ama babamın geçmişte kemal tahir kitaplarına yaptığı gibi hemen bitirmemek için araya başka kitap aldım. babamı da buradan özlemle anıyorum. benim için kemal tahir biraz da odur. mehmet eroğlu da benden sonraya kalan öneri olsun.







2 Şubat 2014 Pazar

internet sansürü

sansürle yakında tanışacaktık, hemen oldu: ben vagus.tv'yi de takip ediyorum haber almak için. şimdi TİB tarafından erişim yasaklanmış. ben bunu çok yanlış buluyorum ve her fırsatta da tekrarlayacağım bu düşüncemi. üstelik bu yayına ulaşmanın her gün yeni bir alternatifi oluşuyor. ve ne oluyor biliyor musunuz? bu yeni alternatifler porno siteler, kumar sitelerinin reklamları ile dolu. benim bu tür reklamlara itirazım yok (zırt pırt gözümün önüne çıkıp da okuduğum şeyi böldüklerinde sinir bozucu da...) ama okumakta olduğum sayfayı yasaklayanların zihniyetinde bu tür sayfalar da tü kaka ya, e beni tam da kucağına ittiniz. ne başarmış oldunuz? vagus.tv'yi okuyamadım mı? yo, okudum. eeee? teprikler!

29 Ocak 2014 Çarşamba

denizin ilk portfolyo sunumu

ilkiydi bu. bilenler bilir: çocuklar okulda yaptıkları işlerden kendi seçtiklerini ebeveynlerine anlatırlar, neden seçtiklerini ve gene bu işi yapsalar neyi değiştireceklerini veya değiştirmeyeceklerini de ifade ederler. deniz'im bana bir kez daha nasıl bir söz cambazı ve neşeli bir çocuk olduğunu ifade etti. ayrıca da son derece de iyi bir öğrenci.kendisini tebrik ediyorum. sonunda da dayanamadık biraz evcilik oynadık. komşuya kahveye gittim.







içimden taştı, ben de yazdım.

Güzel günlerin kokulu rüzgarı
Korksam da var.
Gene de ölmüyor yaşanıyor ya
İşte böyle dirliğimiz,
Düzenimiz.               
Ovarılmış tüm eski divan sedirler
Üzerlerinde biraz dinlenmişliğim var.
Ama yorgun sırtlarım ,                       
Besbelli çok düşünmekten ağırlaşan kafam yük gelmiş eşşeğe.   
Kabalaştım özürler.
Şimdi çocuklar geliverir.
Kara kara suları akıtıp çanağa pembe ellerini pırıl pırıl yuğarlar ( yıkarlar ama karadenizli bir teyze ruhumu ele geçirdi o kelimede)     
Sonra içime sokasım gelir ama akşama yemek yok. Unuturum.

19 Ocak 2014 Pazar

su gibi

kitabı su gibi okumak, elindeki işi bitirip kitabını alıp oturmak benim için kitap okumak demek. bazen dikkatsiz olabiliyorum ama benim için kitap böyle okunur. böyle okuyunca da kitapların bende yarattığı hissi hiç unutmam. kitabın konusunu unuturum ama hissi asla. mesela herman hesse'nin bozkırkurdu: aşkınlık, çaresizlik, özlem, merak.

işte ne zamandır böyle kitap okumaya hasretim. hani çok satanlar gidiyor çıtır çerez ama kesmiyor. iyi edebiyat içimde duyguları ateşliyor. şapka çıkarıyorum, önünde saygıyla eğiliyorum.

son zamanlarda 2 kitap, hem de aynı anda bu zevki uyandırdı içimde.



ilki zeynep oral'ın metis'ten çıkan direniş ve umut reha isvan adlı kitabı. reha isvan farklı bir kadın. adalet ağaoğlu'nun ölmeye yatırdığı aysel'le kuşakdaş ama reha hanım'ın ölmeye yatmak gibi bir motivasyonu hiç yok. bu durumu küçük görmüyorum, ya da reha hanım'ı boyun eğmiş addetmiyorum. aysel kendisinden kadınüstü/insanüstü beklentilerden boğulmuş, kendi olmayı ise nasıl yapacağını bilemez durumdaydı ki ölmeyi tercih ediyor, daha doğrusu o ölüm öncesi muhasebeyi yapıyordu. belki yeniden doğmak için. sanırım reha isvan'da sevgi ile büyümenin getirdiği bir cömertlik var, bir coşku var. böyle insan için hayat sanırım vermekle de çok ilgili. sende bolca olanı paylaşmak...kimbilir. kişisel tahlilini yapmak bana da düşmez ama ben vermenin bolca almış olmakla da alakası olduğunu biliyorum.



ikinci kitap da şebnem işigüzel'in iletişim'den çıkan venüs bir aile tarihçesi, bir yaşamöyküsü. ben ilk kez şebnem işigüzel'in çöplük'ünü okuyunca apışıp kalmıştım. hayattan sefalet adına payıma düşen çok değil şimdilik, hakikaten gözlerim faltaşı gibi olmuştu, mümkün olsa gözümü kapatarak okuyacağım...ama hikaye anlatmak öyle güçlü birşey işte! kitabı ilgi ve merakla okuyup bitirdim. insanların sefalette, sefahatta birbirine bağlanması ve birbirini satması sevgiyle; onu ilk kez düşündüm. kurgu ile gerçek bir midir? bilmiyorum. çöplük'teki gibi karakterleri tanıyabilir miyim, bilmiyorum. sanırım hayır. o yüzden gerçek ne olur, onu da demek güç. sonra bu venüs çıktı piyasaya. az biraz bekledim ama çöplük'ü okuduğum zevk de aklımda, aldım kitabı. bu kitabın arkasında kendisini şeker şerbet diye tanımlayışı var. doğrudur belki ama kemalettin tuğcu gibi yerleri de var. bana melodramatik gelmedi, yalan yok. olması gerekiyordu, oldu. iyimser mi ki roman? ben öyle demezdim. insanların insanlara kurduğu hapisler, tımarhaneler insanları derbeder ediyor. bu bahsettiğim her iki romanda da baki. beni de bu kahrediyor zaten.

işte bunlar bana eski zevki hatırlatanlar. devamı olursa haber ederim.

11 Ocak 2014 Cumartesi

yetenek gösterisi

yılbaşı gecesi 3-4 prova ile kurduğumuz grubumuzla lykke li'nin ı follow you şarkısını çalıp söyledik. öncelikle li'ye, sonra keman öğretmenimiz burçin ışık'a ve grup üyeleri devrim, eren, irem, cihan ve ışıl'a teşekkürler.

10 Ocak 2014 Cuma

tatilde

biliyorsunuz 24 ocak'ta okullar şubat tatiline giriyor. biz istanbul'da olacağız. çocukları avm dışında yeni yerlere götürmek gibi bir çabam var. bu çaba kafa çalıştırıyor, aklıma zeytinburnu tıbbi bitkiler bahçesi geldi. hiç gitmedim ama çok farklı yerlerden öyle methini duydum ki burası da şubat tatilinde gitmeyi önereceğim yerlerden biri olacak çocuklara. mesela beş duyumuzla bitkiler diye bir çocuk programı var, utanmasam ben kendim gidip yazılacağım. oralara kadar gitmişken yedikule hayvan barınağına ve meral hanımla ekibinin yarattığı mucizeye de tanıklık edebilirsiniz. hala şansınız varken sur bostanlarından da çıtır çıtır yeşilliklerinizi alabilirsiniz. surlar boyunca yürüyebilirsiniz. silivrikapı'ya kadar yürüseniz surun hemen arkasında hakkaten "bu ne burda" dedirten bir puz pateni pisti var belediyenin. oraya da telefon açtım: günlük programlarda antremanlardan artan zamanlarda pist halka açık, telefon edip gitmek lazım. 8-15 tl arası giriş fiyatları ve de paten de sağlıyorlar. tarih mi dediniz, biyoloji mi dediniz, beden eğitimi mi dediniz, psikoloji mi dediniz, başkaaaaa? ben çocukları bilmem ama kendim gitmek istiyoruuuuuum....

5 Ocak 2014 Pazar

frances ha


geçenlerde digiturk festival'de (digiturk'ün en güzel kanalı) seyrettim bu filmi. çok beğendim. seyrederken frances'in sarsak, son derece kaygan hali bana tedirginlik vermişti, ama bir yandan da şaşırtmış ve bir ferahlık hissettirmişti. o çelişik gibi gelen duygularım, şu yazıyı okuyunca anlamlı geldi. frances benim alışageldiğim bir kadın değil. ben de sophie'ye aşık olduğunu düşündüm, evsizliğini bir sorun gibi algıladım. oysa o "sophie'ye aşık oldum" demiyordu buna, evsizliği de onun bir yaşam durumuydu. hani sokakta, eski ev arkadaşına yanında kız arkadaşıyla rastladığı sahne var ya, mesela ben o sahnede yalnız kadınla karşısında sevgilisiyle eski sevgili gibi algıladım ama frances son derece alicenapca onlarla hayatının o evresinde nasıl olduğunu paylaştı hiç ezilmeden bozulmadan...sanırım bana ferahlık veren buydu. güzel film.

bu arada sonradan aklıma geldi: bu film ve arkasından düşündüklerim aklıma adalet ağaoğlu'nun ölmeye yatmak'ını da getirdi: o da cumhuriyetin  modernleşme projesinin kadına bindirdiği rolden bunalıp da ölmeye yatmamış mıydı? ama orada bir isyan var, oysa burada bir reaksiyon yok, rahat ve kendi gibi...ferahlık diye boşuna demiyorum.